Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ulysses Simpson Grant | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak seçildiği ve Amerikan halkının Amerika’ya nasıl göç ettiği, etnik unsurlar ve dinlerle ilişkilerinin nasıl olduğu gibi birçok hayati ve önemli soruyu gündeme taşıdığı bir dönemde Kuzey Amerika ordularını Amerikan İç Savaşı’nda zafere götüren General Grant’ın hayatının anlatıldığı Ron Chernow’un kitabının yayınlanması bir tesadüf müydü? Durum belki de bir tesadüftü çünkü kitabın hacmi bir ansiklopedi cildi büyüklüğünde ve kitabın içindeki farklı konuların bir araya getirilmesi ancak ciddi bir araştırmacı ve tarihçinin uzun süreli araştırmaları sonucu mümkün olabilir. Grant, Amerikan komutanları arasında savaşları en fazla analiz edilen ve kendisine en fazla övgü düzülen isimdir. Onunla ancak Bağımsızlık Savaşı’nı yürüten George Washington ve İkinci Dünya Savaşı’nda müttefik kuvvetlerin komutanı olan Eisenhower yarışabilirdi. Fakat şunu ifade etmeliyiz ki eğer bu bir tesadüfse tam da zamanında olmuştur. Kitap iki açıdan ilgimi çekti. Bunlardan ilki Arap ve Ortadoğu bölgesindeki sivil ve bölgesel savaşların yaygın ve endişe verici olduğu bir dönemde Grant’in askeri karakterinin çok önemli olmasıdır. Zira bu, savaşın kazanılmasında önemli bir unsurdur. “Generalliği” ya da Strateji ve taktikleri uygulama becerisi sadece askeri kurumlarda ve akademilerde öğretilen konular değildir. Ancak şu da bir gerçek ki politikacılar önemli ve kritik kararları ancak savaşların sonuçlarına göre verebilmektedir.

Gerek Arap-İsrail çatışması bağlamında, gerekse Irak-İran savaşı ya da Sudan, Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak’taki iç savaşlar açısından bölgede yaşanan birçok savaşa rağmen bunlara katılan generallerin Arap akademisyenler ve araştırmacılardan fazla ilgi görmemiş olması gerçekten hayret verici bir durumdur. Görünen o ki zaferlerin ve yenilgilerin, barışın ve savaşın sorumluğu tek başına politikacılara yüklenmiştir. Diğer bir açıdan bakıldığında ise Grant sadece savaş kazanan bir general değildi. Bilakis Amerika’ya iki dönem (1869-1877) başkanlık eden parlak bir siyasetçiydi de. İç Savaş’ın sonuçlarına ve ülkenin yeniden inşasına tanıklık etti. Zira bu dönemde de savaşlar bazen askeri, çoğu zaman da politik olarak devam etmiştir.

Askeri olarak orduları ve silahlı kuvvetleri yöneten generaller genel olarak iki tiptir. Birincisi siyasi liderlikten talepleri bitmez, sürekli teçhizat ve ekipman isterler. Genellikle düşmanlarını gözlerinde büyütürler. Dolayısıyla teçhizat ve ekipman artırımı isterler ve şayet savaştan istedikleri sonucu elde edemezlerse en büyük çıkışları daha fazla desteğe ihtiyaç duydukları olur. Sürekli mazeret uydururlar. Şayet bir mazeret bulamazlarsa hava şartlarını mazeret olarak öne sürerler. Diğer tipte olanlar ise yeteneklerini ve imkânlarını nasıl kullanacaklarını çok iyi bilirler ve her halükarda savaşın iki taraf arasında olduğunu, her birinin zayıf ve güçlü yönlerinin bulunduğunu, kazananın her zaman gücünü en iyi kullanabilen taraf olduğunu bilirler. Zayıf noktaların istismar edilmesinin nasıl önleneceğinin farkındadırlar. Hava şartlarının her iki taraf için aynı oranda olumlu veya olumsuz olabileceğinin bilincindedirler. Grant genel olarak ikinci tipti ve Abraham Lincoln onun sayesinde kendine güven duyar hale gelmişti. Lincoln’e sürekli olarak generallerinin savaşı kazanabilecek güçte olduklarını ancak bunun sadece savaş yeteneklerinden kaynaklanmadığını, onların son derece kararlı olduklarını, bu davanın adaletine inandıklarını ve bu ahlaki üstünlüğün muhakkak olarak savaş kazandıracağını telkin ederdi. Grant, West Point Amerikan Askeri Okulu’ndan edindiği askeri deneyimlerinin yanında Meksika Savaşı’nda elde ettiği tecrübeler de vardı. Ancak savaşı kazanmada sadece tecrübe yeterli değildir. Dolayısıyla Grant –bir benzeri sadece Abraham Lincoln’de olan – iyi bir yeteneğe ve sağlam bir iradeye sahipti. Bölücülüğe ve ırkçılığa karşı birlik ve beraberlikten yanaydı. Köleliğin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyordu.

Askeri yetenek bir komutan için içsel bir meseledir ve sadece savaş anında ortaya çıkar. Bu da ancak duygusal bir kararlılık varsa gerçekleşir. Zira bu kararlılık, milletlerin ve halkların kaderlerini ilgilendiren konularda kişiye dayanma gücü verir. Grant’in anlatıldığı bu kitap açıkça şunu demek istiyor: Grant askeri bir dehaydı ve bu onu en büyük komutanlardan biri yaptı ancak bunun dışındaki alanlarda büyük hayal kırıklıkları yaşamıştır. Kuzey Amerika ülkeleri, güneydekilerden insan kaynakları bakımından daha üstündü ve savaş, fon ve teknolojik kabiliyetler sağlayan büyük sanayi ve tarımsal bir tabana sahipti. Bu ise silah bakımından bir üstünlük sağlamıştı. Ancak tüm bu üstünlük sağlayan kriterlere rağmen Kuzey, savaşın ilk yıllarında başarısız olmuştu. Güneydeki askerlerin kahramanlıkları her tarafa yayıldı ve güney ordularının komutanı General Robert Lee, güneyde ve hatta kuzeyde askeri bir efsane oldu. Durumu tersine çeviren kişi Grant oldu. Batı Cephesi’ndeki başarısı ve zor zamanlardaki askeri kararlılığı durumu tamamen değiştirdi. Lincoln onu bundan dolayı tüm Kuzey güçlerinin komutanı olarak atadı ve bu da General Lee’nin kuşatılmasına ve ona karşı zafer elde edilmesine yol açtı. Elbette bu durum onu teslim olmaya zorladı. Lincoln hakkında bir hikâye nakledilir… Grant’ın alkol bağımlılığı haberi kendisine şikâyet olarak geldiği zaman generallerin geri kalanına dağıtılmak üzere aldığı içkinin markasını ve kalitesini sorar. Zira belki de onların da kazanma yetenekleri bu şekilde artacaktır!

Grant, başta ailevi ilişkileri olmak üzere kişisel yaşamında başarılı değildi ama savaş ve siyaset konusunda başarılıydı ki siyasetin de başka yollar kullanılarak yapılan bir savaş olduğu söylenir. Şurası kesin ki kendisi Abraham Lincoln okulunun zeki bir öğrenciydi ve ABD Başkanı ona o kadar güveniyordu ki General Lee komutasındaki Güney ordularının teslim olması için yapılan müzakerelere onu göndermişti. Güney’e şerefli bir teslimiyet kazandırmak için elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Kendi durumlarını yeniden gözden geçirme fırsatı verdi ve Birliğe yeniden katılmaları konusunda onları teşvik etti. Lincoln’ün ikinci dönem için seçilmesinden birkaç ay sonra suikasta uğradığı ve Kuzey’in Güney’e galip geldiği günlerde köleliğin de sona ermesiyle Güney eyaletlerinin Birliğe geri dönüşünü gerçekleştirmek için kontrolü yeniden eline aldı. Başkan Andrew Johnson (1865 – 1869) döneminde, -Grant o dönem genelkurmay başkanıydı- ya da daha sonra iki dönem devlet başkanı olduğu dönemde bu mesele hiç de kolay değildi. Savaş Güney’de Ku Klux Klan (KKK) örgütünün liderliğinde, beyaz terörist gruplar aracılığıyla başka bir şekilde devam etti. ABD Anayasasındaki üç maddede (13.14. ve15.maddeler) değişiklik yapılmasını önlemek için her türlü şiddet, cinayet ve terörizmi kullandılar. Zira bu maddeler köleliliği tamamen kaldırıyor ve oy verme hakkı da dâhil olmak üzere siyahlara bütün vatandaşlık haklarını veriyordu. Grant, bunlarla askeri olarak mücadele etmiş ve yenmişti. Şimdi ise bu kölelik rejimini sevenlerle mücadele etmesi ve onları siyasi olarak da yenmesi gerekiyordu.

Amerikan İç Savaşı, Grant ile bitmediği gibi ırkçılık meselesi de onun başkanlığı döneminde sona ermedi. Amerika, neredeyse bir asır süren bir süreye ihtiyaç duydu. Başkan Johnson döneminde medeni haklar kanunu yasalaşınca sona erdi. Ve şimdi öyle görünüyor ki -Barack Obama ABD’ye ilk siyah başkan olarak seçilmesine rağmen- bu hikâyenin sonuna halen ulaşılamadı!