Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yeni yılın başları! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dünya renkli kutlamalar eşliğinde, gelenin gidenden daha hayırlı olmasını ümit ederek yeni bir yıla girdi. Tabii insanların ve milletlerin iyimserlik ve karamsarlıkla ilgili duyguları aynı değil. Bilindiği üzere kuzeyle güney, gelişmişlerle geri kalmışlar, sanayi ülkeleriyle tarım ülkeleri ya da ekonomisi doğal kaynaklara dayalı olan ve olmayan ülkeler arasında farklar bulunuyor.

Fakat bütün farklılıklara rağmen herkesi ortak olarak ilgilendiren sevindirici şeyler de var. Örneğin dünya yeni bir yılın kapılarını çalıyor. Uluslararası perspektifte kalkınma oranlarının arttığına dair göstergeler var. Kalkınma meydana geldiği zaman uluslararası ticaret de artıyor, enerji ve temel tüketim maddelerine talep meydana geliyor. Uluslararası iş paylaşımının olduğu bir ortamda devletlerin birbirlerine olan ihtiyacı artıyor. Mesela petrol fiyatları, üreticiler ve tüketiciler açısından her yönüyle makul bir noktaya ulaştı. Bu makaleyi yazarken petrolün varil fiyatı 65 dolardı. Bu, petrolün varil fiyatı 115 dolara ulaştığı zamanki gibi yüksek bir miktar değil. Ancak bu son bir yıldır 30 doların altında olduğu zamanki gibi düşük bir fiyat da değil. Şu anki fiyat ya da yükselmekte ve azalmakta olan miktar, genel olarak petrol ve enerji tüketimine ihtiyaç duyan çeşitli devletlerin yatırımlarını yavaşlatmaz. Aynı zamanda bu fiyat petrol üreten ülkeleri de sıkıntıya sokmaz ve bütçe açığı konusunda kalkınmaya engel teşkil etmez. Uluslararası ekonomiye dair bu iyimser bakış, bir yandan ABD’deki, diğer yandan da Avrupa ülkelerindeki hızlı gelişmeye dayanıyor. Şu an dünyanın 2008 yılında kendisini sıkıntıya soktuğu büyük bir mali krizden çıktığı görülüyor. Büyük bir atılım yapmanın zamanı geldi.

Fakat tüm önemine rağmen dünyanın ekonomik durumu her şey demek değildir. Uluslararası güvenlik gibi belki de daha önemli olan meseleler de var. Bunda da rahatsız edici bir durum görünmüyor. Çünkü Yemen’deki dışında hâlihazırda küresel bir savaş yok. Aslında Yemen’deki savaş İran’ın yerine vekâleten çatışanların karıştığı bir iç savaştır. Suriye rejimini kurtarmak için İran, Türkiye ve Rusya arasında meydana gelen, ya da gizli olarak yürütülen bu üçlü arasındaki ittifakın yanı sıra DEAŞ’ı hezimete uğratmak için ABD öncülüğündeki koalisyon gibi şu an devam eden uluslararası ittifaklara bakalım. Hakikaten daha önceki zamanlarda bu durumun meydana gelmesini tasavvur etmek bile mümkün değildi.

DEAŞ’ın çöküşünün DEAŞ olgusunun bittiği anlamına gelmediği doğrudur. Fakat gerçek şu ki şu an kaçanlar, terörlerini dikte etme ya da başarısız oldukları görevi yerine getirme amacıyla yalnız kurt misali akın edecekleri yeni bölgeler arayan DEAŞ unsurlarının ve teröristlerin kendileridir. Ne kadar şiddetli olursa olsun teröre karşı mücadele dünya ülkeleri arasındaki savaşlarla kıyaslanamaz. Teröre karşı savaşın “küresel” olarak vasıflandırılmasına rağmen bu niteleme terörün kapsamını açıklamak için yapılmaktadır. Bunu bilmeyen birçok devlet var. Ayrıca ölü ve yaralı sayısı fazla olmasına rağmen bu durumun uluslararası savaşlarla kıyaslanması mümkün değildir. Zira küresel savaşlarda kurbanlar on milyonlara ulaşmıştı. Dahası terör ve diğer konularda uluslararası işbirliği yapılmaktadır.

ABD, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığı zaman dünyanın ikiye bölündüğü ve sert rüzgârların estiği doğrudur. Güvenlik Konseyi’nde 14 ülke, ABD’nin karşısında durdu. Genel Kurul’da da 128 devlete karşı sadece 8 devlet ABD’nin yanında yer aldı. Ancak çok kısa bir süre sonra, 2017 yılı bitmeden önce, bütün dünya ve Güvenlik Konseyi’ndeki 15 üyelik çoğunluk, Kuzey Kore’ye karşı sert yaptırımların getirilmesi için ABD’nin kararını destekledi. Bununla 1950 yılında meydana gelenleri kıyasladığımızda kuzeyle güneyin ve komünistlerle düşmanlarının ayrılması önce ABD’nin sonra da Çin’in müdahalesine yol açtı. 3 yıl devam eden kanlı bir savaş cereyan etti. Bu defa Çin ve Rusya, yani önceki Soğuk Savaş’ın kurmayları, ABD’nin yanında yer aldı. Bir yandan Rusya, diğer yandan Çin ile ABD arasındaki Soğuk Savaş’ın geri döndüğüne dair söylemlerin çoğalmasına rağmen bu konuşmalar, Suriye, İran ve tabii terörle mücadele gibi farklı alanlarda aralarında meydana gelen işbirliğini göz ardı etmek anlamına gelir. Uluslararası ilişkiler uzmanları, artık dünyanın Soğuk Savaş’ın başlıca özelliği olan iki kutup içinde olmadığını söylüyor. Ayrıca bu durum, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ABD’nin bütün dünyaya hâkim olduğu ABD kutbunu da artık yansıtmıyor. Dünya, sadece güvenlikle ilgili gerçekleri değil, aynı zamanda ekonomik ve teknolojik gerçekleri de yansıtan çok kutuplu bir hale geldi. Bu tarz bir dünyada birçok işbirliği şekli ortaya çıkıyor ve yayılıyor.

Belki de 2018 yılı bu izlenimin netleşeceği ve işbirliğinin birçok şekilde gerekli hale geleceği bir zaman olacaktır. Belki de bu işbirliği şekilleri, teröre karşı mücadeleyi, Ortadoğu ve Ukrayna’daki çatışmaları etkileyecektir.

Güvenlik ve ekonomik açıdan bu olumlu durumu dördüncü teknolojik devrim şeklinde de ifade edilen büyük teknolojik atılımlar destekleyecektir. Uzayın derin işgalinden kanser hücrelerinin nüfuzuna kadar yayılan bu devrim, genelde insana, özelde ise gelişmiş ülkelerdeki insanlara yeni ve harika beceriler sundu. Hiç kimse insanların insanlarla ve devletlerin devletlerle ilişkileri bakımından bu devrimin taşıyacağı noktayı tam olarak bilmiyor. Ancak önceki devrimler gibi bu devrim hakkında da bildiğimiz şey bu devrimin bireyler, toplumlar ve milletler arasında eşit olmadığıdır. Bu durum 2018’in kapılarını genel olarak üretim, iletişim, etkileşim, akıllı araç-gereçlerden akıllı silahlara kadar yeni atılımları güçlü bir şekilde duyurarak çalıyor

Arap bölgesinde 2018 yılı sadece Musul ve Rakka’da terörün yenildiğini ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde bağımsızlık eğiliminden vazgeçildiğini görmek için değil, aynı zamanda Irak’ın istikrara kavuşmaya başladığını görmek için de geliyor. Dahası bölgedeki reform hareketi, doğduğu dünyadan farklı olarak yeni dünyada kendisini farklı şekillerde ifade edecek olan Suudi Arabistan’daki reform hareketleriyle birlikte yeni bir ivme kazandı. Fakat Suudi Arabistan’daki bu gelişmeler karşısındaki şaşkınlık arttığı zaman Arap reform hareketi, reform hızlarının farklılaştığı çeşitli Arap ülkelerinde kendisine bir yer bulacaktır. Bunun işaretlerini Mısır, Ürdün, Fas, Kuveyt, Bahreyn, Tunus ve Cezayir’de görüyoruz. Bütün bu devletler kapalı piyasalarını açmanın, yatırımların ve uzun yıllardır geciken zor kararların alınmasının nasıl teşvik edileceğini araştırıyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu yönde öncü gibi görünüyor. Zira BAE, diğer Arap ülkeleri için teşvik edici bir model sundu.

Geçen yılın sonunda yaşananlar ve Kudüs’le ilgili gelişmeler karamsarlığa yol açabilir. Ancak yeni dünya, belki de diğer birçok meseleye dair iyimser düşünceler barındırıyor.