Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Yine Cenadiriyye! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Aman Allah’ım! Suudi Arabistan’daki Cenadiriyye Kültürel Miras Festivali’ne davet edilme şerefine nail olmamdan bu yana tam bir yıl geçti. Kuşkusuz, dün aynı dün değildi, Dünya değişti ve Ortadoğu da değişti. En büyük değişim ise Suudi Arabistan’da oldu.

Dünyada ise geçen yıl Donald Trump yılıydı zira Avrupa ülkeleri seçimlerinde yankılanan yeni bir siyasi ve ekonomik “milliyetçilik dalgası” yarattı ve Çin’i “küreselleşme” sloganını yükseltecek bir ülke yaptı.

Bölgemizde de, DEAŞ’ın hezimete uğradığı, devletçiği döneminin sona erdiği, Irak’taki kalıntılarının temizlendiği bir yıldı. Ayrıca Suriye’yede Türkiye’nin tırmanan bir askeri rol oynadığı ve bu yeni durumun ülke üzerinde baskı oluşturduğu bir dönemdi.

Riyad’a geçen sene vardığımızda “Vizyon 2030”’un öncülleri vardı; tartışma ve müzakereler başlamıştı. Ve bu yıl vardığımızda ise Vizyonun etkileri görülmeye başlamıştı. Sadece Cenadiriyye Festivali’nin liderliği değişmedi, bunu siyaset ve yaklaşımda değişiklikler izlemişti.

Kısacası, Suudi Arabistan en geniş yelpazeden 21. yüzyıla giriyordu. Festivalin açılış gününde öncekilere benzer geleneksel bir başlangıç yapıldı; ancak akşam, Suudi Arabistan’ın tarihsel gelişiminin harika bir destanı olan “Emirler ve Krallar Operası” sergilendi. Kalabalığın hareket ve yönetiminde en üst düzeyde bir müzik sanatı icra edildi ve çok güzel şarkılar söylendi.

Benim görevim bu kez de farklıydı. Geçen yılki katılımım, Trump döneminde Mısır-Suudi ilişkileri ve Arap-Amerikan ilişkileri ile ilgili iken, Bu sefer birinci sınıf Kral Abdülaziz Madalyası sahibi Prens Suud bin Faysal-Ruhu şâd olsun- adına yapılan kutlamalara katılma şerefine nail oldum. Arap dünyasının en önemli diplomatik şahsiyetlerinden birisini şahsen tanımak nasip olmadı; ancak eserleri ve yapıp ettikleri kendisini anlatmaya yetiyor. Ayrıca, siyaset ve diplomasi dünyasının sembol isimlerinden olan Prens Türkî Bin Faysal ile şahsen tanışma şerefine nail oldum. Benimle beraber Prens Türkî, Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed El-Halife ve Suudi Dışişleri Bakanı Adil bin El-Cubeyr bu harika adamdan bahsetmek için bu festivale katıldı. Üçü de merhum prensle kişisel olarak tanışık olmalarının yanısıra onunla yakın çalışma ilişkilerine sahiptiler. Bu nedenle Suudi Arabistan’ın dış politika mimarının 40 yılı aşkın zengin niteliklerini tanımlamalarını sağlayacak çok sayıda tutum ve yakınlıkları vardı. Suud El-Faysal, Soğuk Savaş sırasında veya sonrasında Amerikan gücü yayılırken veya 11 Eylül 2001’de terörle savaş ilan edilen olayların ardından uluslararası siyasetteki değişimlere başarılı bir şekilde uyum sağlamada büyük bir yeteneğe sahipti. Ayrıca, “Arap Baharı” adı verilen ve Arap coğrafyasını vuran sorunların ve krizlerin çoğunda Krallığın menfaatlerine hizmet eden sağlam tutumlar da takınmayı başardı.

Çoğu tutumları tecrübe ve feraset üzerine kuruluydu. Suud El-Faysal iki boyutun entegrasyonu üzerinde çalıştı: Bir yandan dönüşümlere uyum yeteneği ve diğer taraftan Krallık’ın çıkarlarına hizmet eden siyasi pozisyonların formüle edilmesinde başarı sağlanması…

Bu entegrasyon, Krallığın dış politikasında özel bir tarz oluşturdu ve dış politikayla ilişkili olarak politik karar alma mekanizmasını kurumsallaştırdı. Suud el-Faysal, derin bir zekâ, zengin bir bilgi birikimine sahipti. Şahsında hoşgörü ile erkek kararlığını birleştirebilmişti. Her şeyden önce hikmetli ve ferasetli bir duruşa sahipti. Bir adamda üç yön bir araya gelmişti; o bir prens, diplomat ve politikacıydı. Prens Suud el-Faysal, Suudi Arabistan’ın Arap Yarımadası’ndaki birleşik ailenin torunudur ve Kral Faysal’ın geleneksel kodlarını taşımaktadır. Zira onun döneminde uzun yıllar boyunca üst düzey bir diplomat ve dışişleri bakanı olarak çalışmıştır. Sonra Kral, Prense kariyerinde büyük tecrübeler kazandırdı. Petrol Bakanlığı’ndaki çalışmalarında tecrübeler elde etti. Ayrıca, Mekke ve Medine’deki kutsal yerlerin ve köklü Arap geleneklerinin koruyucusu olan Krallığın rolü ile bağlantılı olarak İslam geleneğine dayanan bir Dışişleri Bakanlığı politikası yürüttü. Krallık, Arap fikrinin temel taşıdır ve Arapçayı dil ve lisan olarak benimseyen diğer ülkelere de buradan taşınmıştır. Kısacası, daha sonra “Pan-Arabizm” olarak kabul edilen olgu, coğrafi ve tarihi olarak kök salmış bir Suudi oluşumdan başka bir şey değildi.

Arap Yarımadası yapısından ve jeopolitiğinden ortaya çıkan Suudi geleneği, Kral Abdülaziz’in Krallığı kurmasıyla birlikte, petrolün getirdiği ekonomik coğrafyaya ek olarak, birinci, ikinci veya üçüncü Suudi devletinde gelişen kraliyet gelenekleri ile birlikte gelen jeopolitik hakiki Arabizm ile Krallık, çatışmalı bir dünyada ve sorunlu topraklarda istikrar için çalışma ve sorunlarla yüzleşme imkânı elde etmiş oldu. Prens bu devleti bir boşluğa değil, krallık topraklarda sağlam temeller üzerine inşa ediyordu. Bu temeller bölgesel olarak Arabizme dayandığı kadar dünyada da İslam’a dayanıyordu. Prens bu karmaşık ve iç içe geçmiş ilişkiler için hazırdı; dünya ile ilişkiler kurmak için yedi dile hâkimdi ve aynı zamanda doğayı, yeşillikleri, avcılığı ve safari yolculuklarını seven bir insandı.

Tarihçi Fahd bin Hasan Dammas Suud El-Faysal hakkında şunları söyledi: “Haysiyetli ve vakur bir tavrı, dilden öte sofistike bir lisanı vardı. Bölgesel ve uluslararası siyasi meseleler, tarih, kahramanları ve ibretlik yönleri hakkında geniş bir bilgi birikimine sahipti. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı’nın jeopolitik dünyasının haritasını yeniden düzenleyen olaylara ve değişikliklere şahit olan 40 yıllık diplomatik çalışmaların birikmiş tecrübesi vardı. O tam bir eylem adamıydı. Çeşitli krizlerle uğraşacak ve Suudi Arabistan’ın karmaşık ilişkilerini yönetebilecek bir mühendisliğe sahipti.”

Eski Arap Birliği’nin Genel Sekreteri ve eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa; Arap diplomasisi “eski Dışişleri Bakanı Prens Suud El-Faysal’ın ölümüyle çok kaybetti” demiştir. Ve El-Faysal’ı şu şekilde nitelemiştir: “Adeta rasyonel diplomasi ve güçlü görüşlerin bir okuluydu. Durum, gücü gerektiğinde güçlü, insaniyeti gerektirdiğinde insancıl, diplomasiyi gerektirdiğinde diplomatik ve tecrübeyi gerektirdiğinde son derece tecrübeli birisiydi.” Ayrıca “Arap diplomasisine ve Suudi Arabistan’a çok şey kattı, varlığı daima sağduyu ve kararlılığı temsil ediyordu. Kişisel ve karakter olarak birçok niteliğe sahipti.”

Amr Musa şunu da söylemiştir: “Suud el-Faysal, Arap ve Mısır diplomatik çalışmalarında geçirdiğim uzun zaman boyunca mesleki hayatımda tanıştığım en iyi insanlardan biridir…” Ayrıca onu, Krallığın “yumuşak diplomatik yüzü” ve “arkasındaki itici güç” olarak tanımlandı.

Prens Suud el-Faysal, Suudi diplomasisini üç eksen üzerinden idare etmiştir: Birincisi, Irak tarzı devrimci veya İran tarzı gerici akımlarından korumak için altı ülke arasında homojen bağlar oluşturmak üzere Körfez İşbirliği Konseyi’nin (Körfez İşbirliği Konseyi) kurulmasına yol açan Körfez ekseni idi. İkincisi, Arap ülkelerinde istikrarın sağlanması için, Arap ülkeleriyle ikili ilişkilere dayanan bir Arap dayanışma ekseni oluşturmak. Böylece Arap dünyasındaki Filistin meselesiyle, komünizme direnme hususunda Arap ülkelerinde ortaya çıkan ani gelişmelerle ve Avrupa Birliği’nden ABD’ye kadar dünyanın önde gelen güçleriyle mücadele etme yeteneği kazanma…

Üçüncüsü, Suudi Arabistan ekseni, diplomatik çalışmaların ve dış politikanın kurumsallaşması…

Cenadiriyye’da ayrıntılı olarak anlattığım bu eksenlerde Suud el-Faysal’ın –Allah rahmet eylesin ve mekânı cennet olsun- büyük başarıları vardı. Böyle büyük bir şahsiyeti kaybetmemizden dolayı Allah bu ümmetin yardımcısı olsun.