Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Zahran Zirvesi: Ilımlılık Paktı’na oynamak | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Husilerin Suudi Arabistan Krallığı’nı ısrarla ve inatla hedef almaya devam ettikleri bir ortamda Yemen meselesi ve kötü seçenekler gibi Suudi Arabistan’ın dış politikasındaki yanlış görüşleri düzeltmek ve dış politika vizyonunu yeniden konumlandırmak, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın son gezisinde taşıdığı büyük başarılar arasında yer almaktadır. Husilerin Suudi Arabistan’ı hedef alması, ‘siyasi huzursuzluk’ tekniğinden ve etkili bir taraf gibi oynamaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Fakat amaç, tehdit etmek, vergi almak, şantaj yapmak, çocukları silah altına almak ve kaçırmak suretiyle milis ekonomisini sağlamlaştırarak, Yemen’deki çözümü geciktirmek ve Yemen’in Arap ve İslam kimliğini yok etmektir.

Körfez düzleminde ise Prens Muhammed’in gezisi sayesinde Katar rejimiyle olan anlaşmazlık konusunda bakış açısı düzeltildi. Şöyle ki Beyaz Saray’ın resmi sözcüsü, Prens Muhammed’in ABD Başkanı Trump ile toplantısı çerçevesinde bu konuya atıfta bulunmadı. Aksine ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) yeni çalışma grubunun önemine vurgu yapıldı. Askeri, siyasi ve ekonomik projeleri koordine etmek ve güvenlikle ilgili stratejik planları belirlemek amacıyla ulusal güvenlik danışmanıyla düzenli üçlü toplantılar yapma planının altı çizildi.

Yukarıdaki gelişmeler, terörle ilgili yeni bir liste yayınladığı zaman Katar rejiminin akrobatik sıçrayışlara benzeyen adımından sonra meydana geldi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Katar rejiminin yanlışı düzeltip doğruya dönmesini ümit ettiği yönünde açıklamalarda bulundu. Söz konusu açıklamalara rağmen Katar’ın bu adımı, terör gibi büyük meseleye karşı kısmi işbirliği stratejisinin bir parçasıdır. Artık uluslararası toplum, terör gibi büyük bir meseleye karşı tolerans göstermiyor. Fakat yukarıdaki gelişmeler, Katar rejiminin terör listesine alınan El Kaide, DEAŞ ve diğer siyasal İslam gruplarına destek veren örgütleri korumasını hedef alacak şekilde kapsamlı bir program ve projeye göre gerçekleşmelidir. En önemlisi de Al Jazeera medyasının söz konusu devletlerin istikrarına karşı kamuoyunu kışkırtmak ve bu devletlerin egemenliğini yok eden muhaliflere yönelik destek ve finansını itiraf etmek gerekiyor. Bugün 4 devletin istikrarı, en büyük koalisyon olan ‘Ilımlılık Paktı’ içerisinde yer almaktadır. Provokasyon içerikli dosyalara göre Al Jazeera kanalı tarafından Ilımlılık Paktı’nın hedef alınması mümkün değildir.

Bugün koalisyon; çatlağı kapatmak, tutum ve tavrını netleştirmek için sağlam bir zemin oluşturmaya yönelmektedir. Mısır, iyileşiyor. Bahreyn, bir petrol devletine dönüşüyor. Suudi Arabistan ve BAE, parlak bir ekonomik bölge inşa etme olanaklarını sağlamlaştırıyor. Bölgedeki birçok akil devlet, bu koalisyonu kazanmaya ve bu koalisyona dâhil olmaya çalışıyor. Çünkü bu devletler, İran’ın bölgedeki ihlallerinin ciddiyetinin farkına vardı. Ayrıca bu devletler, İran’ın Suriye’deki çatışma bölgelerinden başlayarak Hizbullah vasıtasıyla Lübnan’ın durumunu sekteye uğratma ve Husileri destekleyerek Yemen’in ve halkının yarasını deşmeye kadar bölgedeki tahribatla doğrudan bağlantılı olduğunu anladı.

Diğer zirvelerin aksine Zahran Zirvesi, uluslararası düzlemde büyük bir öneme sahipti. Basra Körfezi kıyısında yer alan ve Tahran mollalarına yakın bir mesafede bulunan Zahran’ın tercih edilmesi ise Ilımlılık Paktı’nın Tahran mollalarına en yakın noktadan doğduğuna dair bir mesajdır. Zahran, Tahran’ın Suriye, Lübnan ve Yemen’deki çirkin rolüne ve ihlallerine karşı güçlü ve net işaretler taşıyan bir semboldür.

Arap ve İslam dünyasındaki durumlar oldukça değişti. Bu da sadece mezkur değişiklikler kapsamında bölgedeki hesaplarını yeniden keşfetme ölçüsünde egemen söylemlerle iletişim kurmaya çalışan pragmatik bir tarzda değil de söz konusu yeni değişiklikler karşısında uluslararası ilişkileri idare etme ve diyalog stratejisi tarzında ABD’ye büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu durum, sadece siyasi söylem düzleminde değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal söylem düzleminde gelişmelerin ortaya çıkmasına neden oldu. Öyle ki bölgede terör ve radikalizm artarak genişledi.

Bugün bölgede farklı ekollere sahip projeler bulunuyor. Bir tarafta İran ve müttefiklerinin öncülüğünde devletlerin istikrarını parçalama projesi yer alırken diğer tarafta da Suudi Arabistan liderliğinde ılımlılık projesi yer almaktadır. Ilımlılık projesi, devrim rüzgârlarından milis mantığının (Bugün Suudi Arabistan’ın karşılaştığı en büyük zorluktur.) gelişmesine kadar geçmiş yıllarda büyük badireler ve tehlikeler atlattı. Bu da terörle mücadeledeki gibi önemli bir rolün oynanmasını gerektiriyor.

Hilal oyunları, yok olmaya doğru gidiyor. Hilal oyunları, Şii hilali projesi aracılığıyla şiddetli siyasi fırsatçılık aracı olarak kullanıldı. Sonra siyasal İslam hilali tarafından abartılmak suretiyle Şii hilali istismar edildi. Suudi dış politikası, siyasal İslam hilaline karşı büyük bir politik bilinçle hareket etmesi sonucu iki hilalin medyası tarafından hedef alındı. Belki de gelecek günlerde oynanacak en büyük rol, Arap Baharı tecrübesiyle sendeleyen bölge devletlerini partizan siyasi kimlikten ve muhalefet atmosferinden çıkartmak olacaktır. Bu şekilde söz konusu devletler, ideolojik ihracata göre değil de koalisyon ve ortak işbirliği ilkesine göre ılımlılık hareketi kapsamında bölgede aktif devletler haline gelecektir. Zira İran gerçeği, bölgesel kuşatmaya ve neredeyse ekonomik çöküşe yol açtı.

Güçlü bir devletin bağımsız ve güçlü bir şekilde dış politikasını yeniden konumlandırmadan iç kalkınmada düşünce aşamasında kalması mümkün değildir. Bu, tekrarlayan bir tarih dersidir. Yeni Suudi Arabistan’ın dış politikası bu tarih dersini aldı. Şöyle ki Suudi dış politikası, krizlere karşı koymada farklı bir boyuta geçti. Bu eğilim, bölgede İran’ın kollarına engel olmak suretiyle başlamıştı. Zahran Zirvesi’nde üzerinde durulan konuların bir parçası olarak bu eğilimi gözlemledik. Bu kapsamda uzun süre mantığını kaybeden bir bölge, dengesini yeniden sağlamak için uluslararası toplumun ve Batılı güçlerin geniş desteğini beklemektedir.